Ahmet Haşim hayatı ve şiirleri
Ahmet Haşim 1884’te Bağdat’ta doğdu. Çocukluğu, ilerde yazacağı Şiir-i Kamer’deki (on iki şiirlik dizi) dizelerde izleri görülecek yalnızlık ve acı duygularıyla Dicle kıyılarında geçti. Annesini küçük yaşta yitirdi. 1895’te babasıyla birlikte İstanbul’a gelerek bir yıl Numune-i Terakki okulunda türkçesini geliştirdikten sonra, Galatasaray Lisesi’ne girdi (1897). O yıllarda Mecmua-i Edebiye’de ilk şiirlerini yayımlamaya başladı. Aslında okuma olanağını bulduğu Fransız simgeci (sembolist) ozanların etkisinde kalan Ahmet Haşim, 1906 yılında Galatasaray Lisesini bitirdi. Sınav kazanarak girdiği reji idaresinde çalışırken, bir süre Hukuk Fakültesi’ne de devam etti. Reji idaresinden ayrılarak İzmir Lisesi fransızca öğretmenliğine atandı.
1909’da Fecr-i Ati topluluğuna katıldı ve aynı yıl Maliye Bakanlığı’nda çevirmenlik görevi alarak Istanbul’a döndü. Servet-i Fünun dergisinde ve öbür dergilerde çeşitli şiirler yayımladı. Bu dönemdeki şiirlerini sonradan Göl Saatleri adı altında topladı (1921).
Yedek subay olarak Birinci Dünya savaşına katılan Ahmet Haşim, bir süre Çanakkale cephesinde bulundu. Ateşkesten sonra, Sanayi-i Nefise’de estetik ve mitoloji dersleri vermeye başladı (1920) ve Düyun-u Umumiye’ye girdi (1921). 1924 yılında Paris’e giderek Mercure de France dergisinde “Les tendances actuelles de la littérature turque” (Türk Edebiyatının Günümüzdeki Eğilimleri) başlıklı bir inceleme yayımladı. Yurda dönüşünde, Düyun-u Umumiye, Lozan antlaşması gereği kaldırılınca, Osmanlı Bankası’na geçti. 1927’de, böbreklerinden rahatsız olan sanatçı tedavi olmak amacıyla. ikinci kez Paris’e gitti. Kısa bir süre sonra İstanbul’a döndü ve sağlığının bozuk olması nedeniyle Osmanlı Bankası’ndaki görevinden ayrılmak zorunda
kaldı.
1928’de, Mülkiye’ye ve Harbiye’ye fransızca öğretmeni olarak atandı. Gene aynı dönemde kısa bir süre için Anadolu Şimendiferleri Şirketi Likidatörlüğü İdare Meclisi üyeliği yaptı. 1932 yılında böbrek ve karaciğer hastalığını tedavi ettirmek amacıyla Frankfurt’a gitti, ancak tam anlamıyla iyileşmeden yurda döndü ve 4 Haziran 1933’te öldü.
Ahmet Haşim edebi kişiliği
Simgeciliği izlenimci anlayışla birlikte yürüten Ahmet Haşim, Dergah dergisinde çıkan ”Bir Günün Sonunda Arzu” şiiri nedeniyle ağır eleştirilere uğramış, bu eleştirileri, “Şiirde Mana ve Vuzuh” başlıklı bir yazıyla yanıtlamıştır. 1926’da yayımlanan Piyâle adlı kitabının başına aldığı bu yazının bir bölümünde kendi sanat görüşünü şöyle açıklar.
“Oysa şair, ne bir gerçek habercisi, ne bir etkili ve güzel söz söyleyen insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili “düzyazı” gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere var olmuş, musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın aracı bir dildir.”
Şiirlerine göre anlamları alabildiğine açık olan düzyazılarını, Bize Göre ve Gurebahane-i Laklakan adlı kitaplarında toplayan Ahmet Haşim, Frankfurt yolculuğunda kaleme aldığı izlenimlerini de Frankfurt Seyahatnamesi adı altında yayımlamıştır. Kendinden sonra gelen bazı şairleri de etkileyen Ahmet Haşim, yazdığı ilk şiirlerde, osmanlıcada çok az kullanılmış arapça ve farsça kökenli sözcüklere yer vermiş, son şiirlerindeyse, yalın bir dile yönelmiştir.
BAŞLICA KİTAPLARI
Şiir: Göl Saatleri (1921); Piyâle (1926].
Fıkra: BizeGöre (1928); Gurebahane-i Laklakan [1928).
Gezi Notu: Frankfurt Seyahatnamesi (1933).
Şiir Örnekleri
MUKADDİME
Zannetmeki Güldür, ne de lale,
Ateş doludur tutma yanarsın,
Karşında şu gül gûn piyale…
İçmişti Fuzuli bu alevden,
Düşmüştü bu iksir ile Mecnun
Şi’rin sana anlattığı hale…
Yanmakta bu sagârdan içenler,
Doldurmuş onuçün şeb-i aşkı,
Baştan başa efgaan ile nale…
Ateş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gül gûn piyale
GÖL SAATLERİ
Mukaddeme
Seyr eyledim eşkâl-i hayâtı
Ben havz-ı hayâlin sularında.
Bir aks-i mülevvendir onunçün
Arzın bana ahcâr ü nebâtı.
I Öğle
Yeşil sularda büyük inciden çiçekler açar.
Gümüş böcekler okur âba bir neşîde-yi hâb,
Durur sevâhilin üstünde, bî-heves, bî-tâb,
Güneş zîyâsını içmiş benât-ı hâb ü serâb..
II Öğleden Sonra
İçer gümüş kıyılardan remîde âhûlar
Ve onların sesi eyler bütün sükûtu harâb;
Eder bu da’veti, durgun sulardan, istiğrâb
Gürültüsüz ve uzak mâi diğer âhûlar
III Akşam
Susar meşâcir-i pür-şâm içinde bülbül-i âb,
Sular semâ-yı hayâlâtı eyler istîâb:
Döner bu sâhil-i nîlîye gölgeden kuşlar
Ağızlarında güneşten birer kızıl dür-i nâb.
(Göl Saatleri)
IV Gece
Nücûm ü mâhı dökülmüş semânın eşcâra,
Melûl manzaralar şimdi bir gümüşlü sehâb;
Derin sulardaki ecrâmı avlayan kuşlar
Eder havâli-yi pür-nûr-ı mâh-tâba şitâb…
V Gece Yarısı
Ve ansızın suya etmekle mâh-ı dür sukut
Miyâh-ı ruhumu andırdı safha-yi tâlâb :
O rûh içinde muzî bir garîb nilüfer
Bütün elemlerin üstünde müncelî ter-ü-tâb…
VI Seher
Ağaçların seheri zirvesinde titreşiyor
Tuyûr-ı fâniye-i âlem-i tahayyül ü hâb.
Semâyı kaplayacak, şimdi, gâzeler gibi nûr
Zavallılar kalacaklar esîr-i ufk u türâb.
Ve onların gözü eyler nücûm-ı fecre itâb,
Ve onların sesi eyler “nihâyet”i işrâb…