İçeriğe geç
ana sayfa » SİNEMA DÜNYASI » Sinema Tarihinden » 2006 - 2010 » Aşk Dersi an education filmi 2009

Aşk Dersi an education filmi 2009

    Aşk Dersi an education filmi

    Aşk Dersi an education filmi konu ve yorum

    3 Oscar adaylığı ve etraftaki bir sürü yorum üzerine bu filmi izlemeye karar verdim.

    Aşk Dersi, seyri kolay, hoş vakit geçirten, su gibi akan bir film. İçinde çok derin felsefeler içermediğinden ağır bir konusu yok, kahramanlar üzerine de fazla bir psikolojik anlatım olmadığından verilmek isteneni yaklaşık olarak doğrudan anlatan ve hiç kafa yormadan anafikrini tek gözle seyredene bile verebilen bir film bence.

    Yönetmenliğini Lone Scherfig yapmış ve başrollerde Carey Mulligan, Peter Sarsgaard, Alfred Molina var.

    Konusuna gelince 60’lı yıllarda İngiltere’de mütevazi bir ailenin çevresinde gelişen olaylarla o günün pek çok aile tarafından benimsenen özellikle kız çocuğu yetiştirme anlayışı ortaya konulmakta.

    Lise son sınıfa gelen Jenny, babasının baskısıyla Oxford’a girme çabasında, aynı zamanda Çello dersleri alan zeki ve çalışkan bir kız fakat asıl hayali Paris’te sanatı yakından takip edip sosyal bir hayat yaşamak. Bir gün 30’lu yaşlarında hayat üniversitesinden mezun çekici bir erkekle tanışır ve hayal ettiği yaşama doğru çekilmeye başlar. Okulu ikinci plana atmasıyla ise ailesinden şaşırtıcı derecede beklenen tepki gelmez.

    Filmde bir baba karakteri var. Evin reisi durumunda, baskın bir kişilik, anneyi sindirmiş, kızının hayatı üzerinde de yönlendirici ve söz sahibi. Yeri geldiğinde sert, ama ailesine karşı sevecen, sabit fikirli ve sağlamcı. Bunların yanısıra para konusunda çok tutumlu ve eğlenceye vakit ayırmayan biri.

    Anneye gelince, evlenmeden önceki sosyal yaşamını özleyen ve bunu birazda olsa kızında yaşamaya çalışan fakat onu bile kıskanıp onun mutluluğunu çok paylaşamayan tipik bir ev hanımı.

    16 yaşındaki Jenny ise aynı ölçüde yaşayan arkadaşlarından farklı olarak ne istediğini bilen, yeri geldiğinde babasına karşı kendini savunabilen, entellektüel, zeki ve popüler bir kız.

    David ise yakışıklı, paralı, her kapıyı açabilen, kendine güvenli, insanları kendi istediği noktaya getirebilen, etkileyici bir karakter. Aynı zamanda Musevi.

    Yazının bundan sonrasını filmi seyretmeyenler okuyup okumamaya kendi karar versin lütfen…

    Jenny, hep hayalini kurduğu sanat dolu sosyal yaşamı David’le yakalamaya başlar. Konsere, müzayedeye, şık restaurantlara gider. Normal zamanda babasının arkadaşlarıyla sinemaya gitmesine izin vermeyecek olmasına karşın, David’in her seferinde onu ikna etmesi çok kolay olmaktadır. Üstelik babanın Musevi karşıtı söylemleri, David ile tanıştıktan sonra şaşırtıcı derecede tamamiyle değişir. Jenny’nin en büyük hayali olan Paris seyahatine ise bir şekilde babasından izni almayı başarırlar.

    Bu sırada Jenny okulu tamamen boşlamış, hatta seyahat dönüşünde nişan yüzüğünü parmağına bile takmıştır. Ne Jenny’nin ne de ailesinin Oxford isteği kalmamıştır.

    Bu noktada öğreniyoruz ki babasının kızına yaptığı üniversite baskısı onun entellektüel seviyesi yüksek ve titri olan bir kız olarak yetişip aslında onunla evlenecek (babasının tabiriyle ona bakacak) zengin ve kaliteli bir adam bulması içinmiş. Yani kariyer sahibi olup iş hayatına atılması için değil. Eh, koca adayı erken geldiğine göre boşverin okulu olmuş.

    Filmin başında özellikle Jenny ile David’in tanışma sahnelerinde acaba film nereye gidecek, bu adam kötü karakter mi acaba, kıza zarar mı verecek diye düşünürken fonda çalan müzik, o kadar eğlenceli, romantik ve keyifliydi ki, filmin gerilimden tamamen uzak herşeyin iyi gideceği hissini uyandırıyordu.

    Yine de izlerken seyirci olarak zamanı gelince birşeylerin ters gideceğini hissediyor insan.

    İşte o an, yani nişanı kutlama yemeğine ailecek gidildiği bir gün David’in evli olduğunun ortaya çıkmasıyla filmin önermeside karşımıza çıkıyor.

    Jenny tüm hırs okuluna geri dönmeye ve Oxford’a kabul edilmeye çalışıyor ve filmin sonunda istediği oluyor.

    Böylelikle önceliğin okul olması gerektiği, daha sonra hayallerin birbir gerçekleşeceği anafikri bu son ile hedefini buluyor.

    Bulmasına buluyor ama beni ikna edemiyor. Üniversiteli ol, önce oku, yoksa kandırılırsın, açıkta kalırsın, iyi koca bulamazsın, hayallerini gerçekleştiremezsin denilirken, bir örnekle bu sonuca varılıyor. Peki ya, David evli olmasaydı ve gerçekten evlenselerdi, üstelik Jenny o güne kadar iyi yetişmiş, zeki ve bilgili bir kız. Belki onun gibi olan başka kızlar bu şekilde evlenip iyi bir hayat sürmüş olabilirler.

    Bu arada filmde güzel fakat cahil bir kız karakter de yaratılmış. Bak sonun böyle olur der gibi. Şaşalı bir hayat yaşıyor sevgilisiyle. Fakat sahtekarlık yaparak hayatını sağlayan bir adamla, aynı David gibi. Bunlar bana biraz zorlama gibi geldi. Hikaye küçük bir kıza babası tarafından anlatılan bir kurt masalı gibi olmuş.

    Üstelik filmle ilgili yapılan tüm eleştiriler “genç kızlar dikkat edin kandırılmayın” olurken ben asıl kandırılanın aile ve özellikle baba olduğuna inanıyorum.

    Yine de dönem filmi olduğu, bunu da kıyafetler, mekanlar ve davranışlarla başarılı şekilde yansıttığı için hoşça vakit geçirdiğimi söyleyebilirim.

    Sinem Ergun


    Aşk Dersi fragman


     

    CANVASTAR®

    Türkiye'nin En Zengin ve Kaliteli Kanvas Tablo Koleksiyonu

    Siteye Gidin