
Gabriel François Doyen (1726 – 1806)
Fransız Akademik Klasik Ressam Gabriel François Doyen 1726’da Paris’te doğdu. Babasının isteklerine karşı çıkarak resim eğitimi almak üzere önce Charles van Loo’nun öğrencisi oldu. 1748’de Roma’ya gitti. Roma’da Annibale Carracci, Pietro da Cortona, Giılio Romano ve Michelangelo‘nun eserlerini etüd etti. Aynı dönemde Napoli, Venedik ve Bologna’yı ziyaret etti.
1755’te Paris’e döndü. İlk başta takdir edilmedi ve itibar kazanmak için büyük bir çaba sarf etti. 1758’de Virginia’nın Ölümü tablosunu sergiledi. Eser çok başarılı bulununca Académie Royale de Peinture et de Sculpture’a kabul edildi.
Daha sonra bu kurumda öğretim üyeliği yaptı. Antwerp’i ziyaret ettikten sonra Peter Paul Rubens’ten çok etkilendi. Bu etki, belki de en iyi St Roch’taki St Genevieve kilisesi için (1767) yapılan Le Miracle des Ardents tablosunda görülmektedir. Bu resim, 1767 salonunda sergilendi ve Saint-Aubin tarafından serginin en başarılı eseri olarak kabul edildi. Sanat tarihçisi Michael Levey, bu tabloyu sanatçının kariyerinde ‘yüksek nokta’ olarak nitelendirerek, eserin dramasının 19. yüzyılın Fransız Romantik resmini karakterize eden özelliklerin öncüsü olabileceğini öne sürdü.
1773 yılında Doyen, École Militaire’deki şapelin yüksek sunağı için Son St Louis Komünyonu’nu yaptı. Doyen’in hayatındaki bu dönemin bir diğer önemli çalışması, Invalides kilisesi için Thetis’in Zaferi’dir. 1776’da Akademi’de profesör olarak atandı. Fransız Devrimi’nin ilk aşamalarında ulusal müze projesinde aktif görev aldı ancak daha sonra II. Katharina’dan davet alan sanatçı St. Petersburg’a gitti. Burada Akademi direktörlüğüne atandı. Güçlü bir desen ve zengin renk paleti sanatçının temel karakteristiği olmuştur.
Sanat Anlayışı
Gabriel François Doyen’in sanat anlayışı, Fransız tarih resminin dramatik anlatımına yaptığı katkılarla öne çıkar. Dönemin neoklasik eğilimlerinin aksine, Doyen’in kompozisyonlarında bariz bir barok etkisi görülür. Sahnelediği olaylar genellikle tarihsel ya da mitolojik temalara dayanmakla birlikte, anlatım gücü, figürlerin teatral jestleri, dinamik ışık kullanımı ve dramatik sahne düzeniyle güçlendirilmiştir.
Doyen, izleyiciye duygusal bir deneyim yaşatmayı hedeflemiş, sahnelerindeki figürleri yoğun ifadelerle donatarak adeta bir tiyatro sahnesi kurmuştur. Bu yaklaşımı, onu dönemin klasik idealizminin ötesine taşımış, daha insani, dramatik ve etkileyici bir anlatı tarzı geliştirmesine olanak sağlamıştır. Rubens ve Delacroix gibi sanatçıların öncüsü sayılabilecek bu dramatik yoğunluk, 19. yüzyıl Romantizminin de habercisi sayılabilecek niteliktedir.
Ayrıca Fransız akademisinde yetişmiş olmasına rağmen, klasik düzen ve soğukkanlılıktan ziyade, coşku, hareket ve duygunun hâkim olduğu bir tarz benimsemiştir. Bu nedenle Doyen’in çalışmaları hem Rokoko’nun süslemeciliğinden hem de katı Neoklasisizm’den ayrılarak, daha bireysel ve etkileyici bir üslup ortaya koyar.