
Eugene Delacroix (1798 – 1863)
Fransız Romantik Ressam Eugene Delacroix 1798’de Charenton Saint Maurice’de doğdu. Annesi, ünlü mobilyacı Oeben ve Reisener’in soyundan gelir. Çeşitli yazarlara, özellikle Paul Jamot’ya göre, Eugene Delacroix, gerçekte Talleyrand’ın evlilik dışı oğludur. Eugene Delacroix ilk taslaklarını yedi yaşında yaptı. Louvre’a, dayısı ressam Leon Reisener’in atölyesine sık sık uğruyordu. İmparatorluk lisesinde okurken bir taraftanda desen ve resimler yaptı. 18 yaşında Devlet Güzel Sanatlar yüksek okuluna (Guerin atölyesi) girdi, orada Gericault ve kendisine suluboya yapmasını öğreten Raymun Soulier ile arkadaş oldu. Üzerinde büyük etki bırakan Shakespeare, Byron, Walter Scott gibi yazarların eserlerini İngilizcesinden okudu. Kız kardeşi Madame de Verninac’ın evinde kalıyor, karikatürler çiziyordu. 1819 yılında Orcemont (Seine-et-Oise) kilisesi için bir Meryem siparişi aldı. Ertesi yıl bütün hayatı boyunca çekeceği sıtmaya yakalandı.
Gericault, Goya ve Rubens’in eserlerini kopya etti. Kendini, romantik bir kılıkta gösteren portresini yaptı. İlk önemli eseri olan Dante ile Virgilius Cehennemde’yi (Louvre müzesi) yapmaya başladığı zaman yaşının gençliğine rağmen sanat kişiliğini bulmuştu. 1822 de sergilediği bu eseri, devlet satın aldı. Ingres’e karşı çıktı, 1824 sergisine gönderdiği Sakız Adası Katliamından Sahneler adlı tablosuyla klasikçilerin düşmanlığını kazandı. Bu tablosu da devlet tarafından satın alındı. 1825 yılında Londra’ya gitti. Orada Bonington ile olan dostluğu arttı. Suluboyaya merak sardı, duygu hayatında önemli etkiler yapacak olan Mis Dalton ile tanıştı. Çok genç olduğu halde resim dalında romantik hareketin başına geçti, at figürlerini, Venedik, Flaman, İtalyan ressamlarını, İran minyatürlerini, ortaçağ tezhiplerini inceledi.
1828 Sonrası
1828’de Victor Hugo’nun Amy Robsart için kendisinden istediği kıyafetleri çizdi, sergide Paşa ile Gavur’un dönüşünü sundu. Goethe’nin Faust’undan esinlenerek onyedi taş basma dizisi yaptı. 1828 sergisine ağır saldırılara uğrayan Sardanapal’in ölümü (Louvre) tablosunu gönderdi. Quentin Durward’ı okuduktan sonra Liege piskoposunun ölümü adlı tablosunu yaptı. 1831 sergisine Barikat adıyla da bilinen en tanınmış eseri ‘Halka Öncülük Eden Hürriyet’ kompozisyonunu gönderdi. 1832’de Fas sultanının yanına bir görevle giden Mornay kontuna eşlik etti; Meknes’e gitti, orada bornozlar içindeki arapları görünce eskiçağ sanatının güzelliğini bulmuş gibi oldu. İki defa Tancaya gitti. Bu gezilerinden birinde İspanya’ya da uğradı.
Cezayirde konakladıktan sonra, Fransaya döndü. Sonraki eserlerinde bu yolculuklarındaki hatıralarını işledi. 1834 sergisinde Cezayirli kadınlar’ı sundu (Louvre). Bu dönemdeki başlıca eserleri şunlardır: Yahudi Düğünü; Dövünen Tancalılar; Mogardorlu Yahudi Müzikçiler; İmparator Abdurrahman’ın Çağrısı; Messolongion Harabelerinde Canveren Yunanistan. 1835 sergisinde Chillon Mahpusu sergilendi. Hamlet için onaltı taş basma yaptı. Hizmetine giren Jenny Le Guillou yirmi sekiz yıl ustaya fedakarlıkla baktı; bu bağlılık, arkadaşlarından bazılarının kendisinden uzaklaşmasına yol açtı.
1837’de Medea adlı tablosunu yaptı (Lille müzesi). Enstitüde ilk başarısızlığa uğradı. Ertesi yıl Belçika ve Hollanda’da geziler yaptı. Devletten önemli siparişler almasına rağmen eserleri hala tartışmalara yol açıyordu. 1839 sergisine gönderdiği üç tuval geri çevrildi. Güzel Sanatlar akademiside kendisini ancak 1857’de kabul etti. 1840 sergisinde Trajanus’un adaleti (Rouen müzesi), ertesi yıl haçlıların İstanbul’a girişi (Louvre) kompozisyonlarını sergiledi. Sağlığı sık sık bozulduğu için zamanını Champrosay ile Paristeki atölyesinde geçiriyordu.
1845 sergisine Meknes Sarayından Çıkan Sultan (Toulouse müzesi) ve Marcus Aurelius’un ölümü (Lyon Müzesi), 1848’dekine ise Arap Oyuncu ve Soytarılar (Tours müzesi) tablolarını verdi. Ertesi yıl Othello ile Desdemona, 1854’te Aslan Avı (Bordeaux müzesi) sergilendi. Ayrıca çiçek resimleri, birkaç natürmort, peyzajlar, özelikle Dieppe’den deniz manzaraları, kendi portresini, Chopin’in, George Sand’ın v.b portrelerini yaptı. Sonunda güçlü kişiliğini kabul ettirdi. 1855 milletler arası sergisinde büyük başarı kazandı, Paris belediye meclisi üyesi oldu, birçok sipariş aldı. Süsleme alanında eserlerinin başlıcaları: Milet meclisi (Kral salonu 1833) ile kütüphane (1842); Senato kütüphanesi (1847); Louvre’da apollon galerisi tavanı (1851); Paris belediye sarayında, Barış salonu tavanı (1871 yangınıda yok oldu); Versailles şatosunda, Taillebourg savaşı; Saint Sulpice klisesinde Saints-Anges şapeli süslemesi, Yakub ile Meleğin Güreşi ve Heliadorus’un Tapınaktan Kovuluşu.
Sanat Anlayışı
Eugene Delacroix, Michelangelo ile Velasquez’i birleştirmek istediğini öne sürüyordu, çoğu zaman Rubens ve büyük İtalyan ressamları ile boy ölçüştü. Büyük ressamda aynı zamanda Tenkit düşüncesi, aydınlatma yeteneği, anlatım doğruluğu, Paul Flat ve Rene Piot tarafından 1893 yılında yayımlanan, 1832’de ise Andre Joubin’in yeniden derlediği Jounal (Günlük)adlı kitabı ile doğrulanan nazariyeci bir kişiliği vardı. Çoğu zaman notlara eklediği yazılar kendi düşünceleri yanında incelediği sanatçıların (Raffaello, Michelangelo, Puget, Prut’hon, Gros, Poussin,Charlet) dehasınıda açıklar.
Ayrıca Questions sur le Beau (Güzele İlgili Meseleler) (1854), Variations sur le Beau (Güzel Üstüne Çeşitlemeler) (1857), adlı iki eser, sert tutumlu bir araştırma olan Des Critiques en Matiere d’art (Sanat Konularında Tenkitler) (1829) gibi polemik yazıları, nazariye açıklamaları, (Lettre a M. Beute sur l’Enseignement du Dessin (Desen öğretimi üzerine M. Beule ‘ye Mektup) ile Güzel Sanatlar akademisi müdürünün karısı Madam Cave’nin isteği üzerine desen yöntemiyle ilgili bir yorum yazdı. 1936 Yılında Andre Joubin, Delacroix’nin bütün yazışmalarını yayımladı.
Eugène Delacroix, Fransız Romantizmi’nin öncüsü olarak kabul edilir ve bu akımın duygu yoğunluğu, bireysellik, özgürlük ve doğa tutkusu gibi temalarını eserlerine büyük bir tutkuyla yansıtmıştır. Sanat anlayışının merkezinde, klasik disipline karşı bir tepki, hareket, renk ve dramatik anlatım yer alır.
Delacroix için sanat, sadece biçimsel doğruluk değil, ruhun ve hayal gücünün ifadesidir. Kendisini akademik resmin katı kurallarından ayıran en önemli özelliklerinden biri, renk kullanımındaki özgürlüktür. Yoğun, doygun ve kontrast renklerle oluşturduğu güçlü fırça darbeleri, sonraki dönem Empresyonistleri (özellikle Monet ve Renoir gibi) doğrudan etkilemiştir. Işığın resme kattığı atmosferik etkiyi, duygusal içerikle birleştirerek büyüleyici kompozisyonlar oluşturmuştur.
Konularını genellikle tarihten, mitolojiden ve edebiyattan seçen Delacroix; Homeros, Shakespeare, Goethe gibi yazarların eserlerinden ilham almıştır. Özellikle Lord Byron’ın yazdığı eserlerden etkilenerek Yunan Bağımsızlık Savaşı gibi çağdaş siyasi olaylara sanatı aracılığıyla ses vermiştir. Bununla birlikte, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yaptığı seyahatlerin ardından yaptığı egzotik ve oryantalist sahneler, 19. yüzyıl Avrupa’sında büyük ilgi görmüştür. “Faslı Kadınlar”, “Sarayda Araplar” gibi eserler bu etkinin doğrudan örneklerindendir.
Delacroix, çizgi yerine renk ve tonla hacim yaratmayı tercih etmiş, bu anlayışıyla klasikçilerden farklılaşmıştır. Ona göre bir resmin gücü çizgiden değil, bütünsel etkisinden gelir. “Halka Yol Gösteren Özgürlük” tablosunda olduğu gibi figürler hareketlidir, duygular yoğun ve sahne teatraldir. Bu dramatik anlatım, sadece tarihsel bir olayın değil, insan ruhunun coşkusunun da ifadesidir.
Sanat anlayışı, yalnızca kendi döneminde değil, 20. yüzyıl sanatçıları üzerinde de etkili olmuştur. Cézanne, Matisse ve özellikle Vincent van Gogh gibi sanatçılar, Delacroix’nın renk anlayışı ve içsel ifadesinden ilham aldıklarını açıkça dile getirmişlerdir.
Eugène Delacroix, sanat tarihinde yalnızca Romantizmin temsilcisi değil, aynı zamanda modern resmin temellerini atan öncülerden biri olarak kabul edilir. Duyguyu ön planda tutan, renk ve harekete dayalı anlatımıyla klasik anlayışa meydan okumuş; sanatı estetik bir araçtan öte, özgürlük ve insanlık ideallerini ifade eden bir dil olarak görmüştür.