Hat Sanatında Yazı Türleri
MA’KILİ
Ma’kıl lügatte “kale gibi sığınılacak yer” veya “sarp yer” olarak tanımlanır. Ma’kıli yazıda harflerin tamamının düz köşeli hendesi ve donuk olduğu bir yazıdır. Bu yüzden sertlik ve katılık ifade eder.
Sarp ve kübik bir yazı olduğu için gözlü ve başlı harfler hep muntazam kare formundadırlar. Her harf değilse de çoğu harfler dört hareketten meydana gelirler. Bu yüzden Hatt-ı Satrancıli denilmiştir. Ma’kıli yazı İnce Ma’kıli ve Kalın Ma’kıli ( Celi Ma’kıli) olmak üzere iki çeşittir.
Nakış aletleri yardımı ile meydana getirilen bu yazı türü İslamdan once anıt yazısı olarak kullanılmıştır. İslamiyetten sonra da anıt yazısı olarak kullanımı devam etmiş, dik ve köşeli olmasından dolayı el ve kalem ile yazmakta zorluk çekilmiştir.
Bu zorluk nedeniyle, İslamın ilk yıllarında resmi olmayan yazışmalarda kullanılan Şami (Nebati ) yazı ile Ma’kıli yazının terkibinden Kur’an-ı Kerim’in yazılmasında kullanılan Mensub yazı elde edildi.
Ma’kıli yazı Kufi yazının bir çeşidi gibi değerlendirilse de tamamen düz, köşeli ve geometrik karakteri ve kalemle yazılarak değil de aletler yardımı ile çizilerek meydana getirilmesi onu Kufi’den ayıran özellik arasında sayılabilir. İslamdan öncede taşa hakkedilerek kitabelerde kullanıldığı, hatta Kufi’nin bu yazının sert ve köşeli taraflarının giderilmesi ile elde edildiği rivayetler arasındadır.
KUFİ
Geometrik karakterli tamamen düz ve köşeli çizgilerle yazılan kufî yazı, hat sanatında, bütün yazı türlerinin kendisinden meydana geldiği için, yazıların anası anlamında, Ümmü’l-hutut diye anılır. Dört halife döneminde (632-661) birçok bölgenin ele geçirilmesiyle Arap hattı yaygınlaştı ve yeni adlarla gelişimini sürdürdü. Basra’da Hatt-ı Basrî, Halife Hz.Ali’nin, Kufe kentini merkez yapmasından sonra, büyük ilgi ve teşvikleri ile Kufe’de kullanılıp geliştirilmesi sonucu Hatt-ı Kûfî adını aldı.
Gözlü ve başlı harflerin hareketi Ma’kıli de dört iken Kufide üçe inmiş olduğundan başlı ve gözlü harflerin hepsi Kufi hatta yuvarlağımsı üçgenimsi durum alırlar. Her harf üç hareket ile meydana gelir. Bu düzlük ve yuvarlaklık özelliği Ma’kıli ile Kufi’yi birbirinden ayırmada önemli bir unsurdur.
Kufi’nin terkip ve bünyeleştirme işinde belirli bir formül olmayıp yazanın fıtrı ve bedii zevki hakimdir. Bu sebeple Ma’kıli’de görülen donuk hendese Kufi’de ruhi ve akılcı bir hendeseye dönüşmüştür. Bu dönüşüm yazana ve yazılana geniş bir inkişaf ve imkan sağlamaktadır. Bu nokta Kufi hattın Ümmü’l-hutut olarak zikredilmesinin sırrını taşımaktadır.
Hat Sanatında Yazı Türleri içinde Kufi yazı iki sınıfa ayrılır:
Yazma Kufi: Mensup hat olarak kullanılan yazının Hz.Ali’nin ıslahı sonunda yazının el ve kalem ile yazılanı olup hat sanatında asl olan Kufi türü budur. Yazının bünyesi dışında süsleme unsurları olmayıp kalem kalınlaştıkça Kalın Kufi inceldikçe İnce Kufi adını alır.
Yapma Kufi: Kufi’nin mimari tezyinata uygulanmasından doğan bu tarzda el ve kale mile yazma değil çizmek veya resmetmekten söz edilebilir. Celi Kufi olarak da bilinen bu Kufi türü cetvel gönye pergel aletleri yardımı ile çizim yapılarak hat oluşturulduğu için yapma adını alır. Harflerin yani yazının bünyesinin büyümesi ile arada kalan çıplaklıklar süsleme de kullanılan çeşitli motiflerle doldurulabilmektedir. Hakiki Kufi olarak değil mecazi Kufi olarak bir başka ifade ile hattat yazısı değil mühendis yazısı olarak görüldükleri için estetikleri hat estetiği değil resim estetiğidir.
Kufi hat sade, mülasık, tezyini ve geometrik her türlü çeşidi ile Emevi (özellikle Endülüs) dönemi, Abbasi dönemi ve hatta Selçuklu dönemlerini de içine alan bir etki göstermiştir. Önemi, yerine ve zamanına göre değişse de tesir kuvvetini koruyan Kufi yazı, hat sanatının temelini oluşturan yazı türlerine kaynaklık ederek, olgunlaşmış biçimiyle de günümüze kadar yaşamıştır. Başlangıçta yazma eserlerde sonraları bu eserlerin yalnızca bölüm başlarında kullanılan (mesela Kur’an-ı Kerim’de sure başlarında) Kufi yazı, ayrıca mimaride yapıların iç ve dış dekorasyonlarında tamamlayıcı unsur olarak kullanılmıştır.
Hat Sanatında Yazı Türleri ve Aklam-ı Sitte (Şeş-kalem)
İslam yazılarının ilki Ma’kıli hattın bütün harfleri düz ve köşelidir. Yuvarlağı yoktur. Bundan sonra Kûfi hattı doğmuştur ki, bir kısmı düz, bir kısmı yuvarlaktır. Her ne kadar Mansur ve Mehdi devirlerinde hat çeşitleri otuz yedi’ye kadar çıkarmışlarsa da, hat sanatında yazı türleri içinde bugün Kûfi hattından doğan altı çeşit yazı bilinmekte olup hat çeşitleri anlamında “Kalem” tabiri de kullanılır. Bu altı çeşit yazının usulü ve kaidesi, harf ölçüleri daire ve nokta ile belirlenerek her birine manasına göre isim verilmiştir. Bu yazıları birbirinden ayıran, boyut farkıdır. Yoksa harflerin, şekillerinin esası birdir. Şeş – kalem diye şöhret bulan altı çeşit yazı Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki, Rikaa, diye isimlendirilmiştir.
1.SÜLÜS
Genellikle ağzı 3–4 mm genişlikte kamış kalemle yazılır. Sülüs harflerinin gözleri, ağızları, başları, daha mürekkep şekiller almıştır; harflerin şahsiyetleri iyice belirlenmiş, hat daha açık bir hale gelmiştir. Düz ve eğri çizgiler sülüs bünyesinin ana unsurlarıdır. Muhakkak’a oranla boy ve genişlik olarak biraz daha küçük, yuvarlak harflerinin derinliği biraz fazla (çanakları daha oval) boyları ise kısacadır.Muhakkak yazının olgunluğa erdirilmiş şekli gibidir. Küt kıvrımların yerini daha yumuşak ve tabii kavisler almıştır.
Sure başları, beyit ve kaside yazmak için kullanılır. Kitabeler ve kitaplardaki bölüm başlıkları önceleri Kufi ile yazılırken zamanla Sülüs ile yazılır olmuş ve bu yazı süsleme yönü ve heybetli görünüşü ile levha yazısı olarak da kullanılmaktadır. Sülüsün, kitabe ve levhalarda kullanılan kalın ve iri bünyelisine sülüs celisi denmektedir. Celi kelimesi, yalnız kullanıldığı zaman genelde sülüs celisine işaret eder. Osmanlı hattatlarının da özel ilgi ve alaka göstererek sanat ve estetiğin doruğuna çıkardıkları Sülüs hattı birbirinden değerli hattaların kalemlerinin tesiri ile güzelliğin zirvesine yükselmiştir. Geleneksel hat ta’limine sülüsle başlanır ve hüsn-i hatta esas kabul edilir.
2.NESİH
Muhakkak’a tabi olmakla beraber bazı farklılıklar gözardı edildiğinde Sülüs’ün 1,5 mm den daha ince yazılmış şeklidir de denebilir.Kalınlığı Sülüs’ün üçte biri kadar olup Sülüs’ün daha basit bir şekli diye ifade edilebilir. Kur’an-ı Kerim ve diğer eserlerin hazırlanışında Sülüs ile arasındaki benzerlik iki yazı türü de iyi işlendiğinden Muhakkak ve Reyhani’ye göre azalmıştır. Sülüs’te isim yapmış hattatlar genellikle Nesih’te de maharet sahibidirler.
3.MUHAKKAK
Düzlüğü ve yuvarlaklığı değişik, çoğu harfleri bitişiktir. Yazı Sülüs’e göre köşeli olduğu gibi, yuvarlak harflerinin derinliği az, uzunlukları fazladır. Kufi ve Sülüs arası bir bir yazıdır. Bu yazılar küçük küçük ayrılıklar gösterdiklerinden, bunlardan birini bilen hattat ötekileri de kolaylıkla yazabilmektedir.
4.REYHANİ
Yarısı yuvarlak, yarısı düzdür. Muhakkak’ın küçük yazı biçimi olup, kuralları aynıdır. Kalem ucu farkı ile Sülüs’e gore Nesih ne ise Muhakkak’a göre Reyhani de odur. Muhakkak’ın daha ince kalemle yazılan, metin yazısı şeklidir. Muhakkak ve Reyhani yazılar Kufi’nin yerini almış, 16.yy’a değin özelikle büyük boy Kuran’ların yazılmasında kullanılmıştır. Ancak zamanla gelişen Sülüs ve Nesih hattının kullanım alanlarının da genişlemesi karşısında varlıklarını 16.yy. dan sonra devam ettirememişlerdir.
5.TEVKİ
Sülüs’e tabi olup, kalem kalınlığı onun üçte biri kadardır. Yani sülüsün küçüğüdür. Başka harfle bağlanması olanağı bulunmayan kimi harflerin bileşme ve bağlanma eğilimi göstermesi, bu hattın özelliklerindendir. Hareketli bir hat türü diyebileceğimiz Tevki yazı daha çok vakfiyeler, halife ve vezir mektupları gibi devlete ait belgelerde kullanılmıştır.
6.RİKAA
Tevki yazının küçük yazılan biçimidir ve kuralları değişmez. Kalemin tabiatına uygun, süratli ve kolay yazma ihtiyacını karşıladığı için harf yapıları basitleşmiş; fe, kaf, mim, vav gibi harflerin başları ufalmış, dişleri yok olmuştur. Sola doğru dik ve köşeli çizgiler, kelimelerin satırlara meylederek yaptıkları akıcılık, bu yazı çeşidinin karakteristik özelliklerindendir. Tevki’nin 1,5 mm’den küçük kalem ile yazılan şekli olarak da tanımlanabilir. Kur’an-ı Kerim’lerin ve diğer yazma eserlerin sonundaki dualarda, ketebe kayıtlarında ve dua kitapları, vakıfnameler ve icazetnamelerde bu yazı kullanılmıştır. Bu sebeple bu hatta Hatt-ı İcaze de denmiştir.
Hat Sanatında Yazı Türleri ve Talik
Hat Sanatında Yazı Türleri içinde 11.yy.’da İran’da ortaya çıkan talik yazının tevki, rıka, nesih ve hatta İranlılar’ın eski alfabelerinin (Avesta Pehlevi) karışımından meydana geldiği bilinmektedir. Bu yazı türünün ilerleyen yıllarda, bir kuğunun vücut, kanat ve gagasından esinlenerek gelişim gösterdiği rivayet edilir. İranlılar müslüman olduktan sonra bir müddet eski yazıları olan Pehlevi hattını kullanmıştır. Arap Alfabesinin günlük hatta yerini alması ile eski yazılarının da etkisinde bu alfabeden kendilerine has bir hareket devşirerek Ta’lik hattı geliştirmişlerdir. İranlıların bulduğu bu yazı türüne ilk dönemler nestalik denmiştir. İranlı sanatçıların buluşu olan nestalik yazının ilk örneklerine 13 .yy. da rastlanır. Bu yazı gerçek formuna 15.yy.da ulaşmış kuğu kanatlarını andıran görünüşüyle daha çok şiir kitaplarının yazımında kullanılmıştır. Kurallara uymaksızın yazılan nestalike şikeste nestalik denmiştir.
“Asılı asılmış” anlamına gelen talik yazıda hemen hemen tüm harfler birbiriyle birleşir ve birbirine asılı durumda gibidir. İran ve Afganistan’da kullanılan bu yazı, günümüzde de yalnızca bu iki ülkede sanat yapmak için uygulanmaktadır.
Gelişiminden sonraki yıllarda Azerbaycan ve İran’da Mir Ali ve İmad el-Haseni gibi büyük üstadlar vermiş, bizde de 18. yy. sonlarına kadar başarı ile kullanılmış ve bu yüzyılda yetişen Mehmet Es’ad Yesari’den itibaren Osmanlı tavrı kazanmıştır.
Ta’lik yazının en önemli özelliklerinden biri, eğri çizgilerdir. Yer yer incelip kalınlaşan harfler ve bağlantıları canlılık ve akıcılık verir. Her türlü hareke ve tezyinat külfetinden kurtulmuş, sade, çıplak, incelerek eğilen çizgiler, asılıp duran son derece ölçülü çanaklar, uzayıp giden keşideler (çekilişler) zengin doğu kültürünün ve ruhunun ortaya çıkışı olarak görünürler. Köşeli Ma’kıli yazının tam zıddı olarak Ta’lik yazının tüm harflerinde kavislilik tatlı ve ahenkli eğilimler ve kıvrımlar vardır. Hareke ve süs unsurlarının kullanılmadığı bu stil, güzelliğini harflerin yalın duruş pozisyonlarından almaktadır. Ta’lik hattında elif ve lamlar soldan sağa doğru meyletmiş; vav, fe, kaf, mim gibi harflerin gözleri kapanarak küçülmüştür. Be, sin, fe, kaf gibi harflerin kolları uzayıp gitmiş, harfler asılıp kalmıştır.
Talik yazı güzellik kaygısı taşımadan sür’atle yazılıyorsa Ta’lik Kırması ya da Şikeste Ta’lik nesih kalemi ile yazılıyorsa İnce Ta’lik, çok ince kalem ile yazılanına ise Ta’lik Gubarisi denir. Osmanlı hattatları şiir ve hikmet söz konusu olduğunda bu yazıyı ve celisini tercih etmişlerdir.
DİVANİ
Hat Sanatında Yazı Türleri içinde İranlılar’ın Tarassul ve Ta’lik yazılarından esinlenerek Türk hattatlarca bulunmuş olan divani yazı Divanı Hümayun’dan çıkacak resmi yazışmalarda ve kararların yazımında uygulandı. İranlıların “Çep” adını verdikleri Divani yazı Osmanlıda Fatih döneminde görülse de esasen Yavuz’dan sonra gelişen bir hat çeşididir. Adeta hareketliliğini Tevki’den, pozisyonunu ise Ta’lik’den almış gibidir. Şer’i mahkemelerde Ta’lik ile birlikte kullanılırdı.
CELİ DİVANİ
Divani yazıda kelimeler hareke ve süs unsurları olmaksızın yan yana dizilirken Celi Divani’de kelimeler yer yer istiflenmiş ve harf araları hareke ve diğer tezyini unsurlar küçük noktacıklarla doldurulmuştur. Divan-ı Hümayun’da önemli fermanların beratların vb. mühim belgelerin yazımında kullanılmıştır. Divani ve Celi Divani bugün İslam dünyasında yeri geldikçe süsleme özelliği sebebiyle bir grafik çalışma olarak kullanılmaktadır.
RİK’A
Seri yazma ihtiyacından doğmuş Osmanlıların geliştirdiği, günlük hayatta, devlet dairelerinde en çok kullanılan divani karakterinde bir yazı çeşididir. Genellikle hareke kullanılmayıp, harflerin dişlileri tek bir çizgiye dönüşmüş, iki nokta birleşmiş, üç nokta ise küçük bir külah işareti ile ifade edilmiş ve alfabe bir anlamda şekli formalitelerden kurtarılmıştır. Osmanlı Hattatlarınca Divani’den esinlenerek geliştirilmiş olan rika’nın ilk örnekleri III.Ahmet dönemindedir.
Divan-ı Humayunda ve Babıalide kullanılan Rık’a yazıda dikey harflerin boyları kısa, eğimleri az olup yazılması ve okunması kolay olduğundan, bu yazı yazılışındaki kısalık ve sadelik ve seri akış kabiliyeti sebebiyle toplumun her kesiminde benimsenmiştir. Devlet dairelerine sunulacak dilekçeler ve cevapları ile tüm mektuplaşmalar hep bu yazı ile sağlanmıştır. Harfleri adeta birbirine katarak süratli ve seri yazılan türüne Rik’a Kırması denir.
SİYAKAT
Hat Sanatında Yazı Türleri içinde Siyakat Osmanlı sarayında doğmuş, devletin sadece mali kayıtlarında ve emlak defterlerinde kullanılmış, okunabilmesi tecrübe ve beceri isteyen bir şifre yazısıdır. Birbirine kaynamış harflerden oluşan bu yazı türünde hareke kullanılmaz. Sanat kaygısı gözetilmeden ehli tarafından yazılıp yine ehli tarafından okunur. Günümüzde artık kullanılmamaktadır.
HAFİ
Hattın olabildiği ölçüde küçük yazılmasına hurda (küçük), gubari (toza bezeyen,toz gibi) ya da hafi (gizli) denir. Normal ve büyük yazılarda görülen sanatsal nitelik hurda yazılarda yoktur. Bir pirinç tanesine yazılmış Fatiha süresi süresi hurda hatta örnek gösterilebilir.
CELİ
Büyük daha doğrusu geniş ölçüdeki yazılara celi hat denir. Genellikle üç mmyi aşan 3-4 m mesafeden okunabilecek irilikte yazılmış yazılara Celi denir. Cami ve diğer benzeri mimari yapıların duvarlarını süsleyen yazılar, mezartaşı kitabeleri Celi tarzındadır. Celi yazılar once küçük boyutta hazırlanır sonra kareleme usulü ile genişçe bir yerde büyütülür. Levha şeklinde hazırlanabildiği gibi kalem işi şeklinde ince sıvalı zemine aktarımı yapılabilir. Ayrıca kabartma tekniği ile taş veya başka zeminlere geçirilebilir. Türk hattalarının sülus celisiyle yazılmış büyük levhaları özellikle dikkati çeker. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin (1801-1876) günümüzde Ayasofya Müzesi’nde bulunan sekiz levhası dünyanın en büyük celi yazıları sayılır. Bunlarda harflerin genişliği 35 cm, levhaların çapı da 7,5 m dir.
MÜSENNA
İkili yada iki bölümden oluşan yazılara Hatt-ı Müsenna denir. Bu tür yazılarda sağdaki bölüm soldakinin tersidir. Güzel bir görünümü olan bu yazılar “Simetrik” veya “Aynalı” diyede isimlendirilirken yeni bir yazı türü olmayıp daha once meydana getirilmiş bir hat kompozisyonunun sağdan sola giden düz görüntüsü ile soldan sağa giden aksinin bir arada yeni bir kompozisyon oluşturmasıdır. Celi hatlar bu şekilde çok güzel eserler meydana getirmişlerdir. Çifte simetrik ya da çapraz simetrik kompozisyonlarda dikkat çekicidir. Topkapı Sarayı’nın Ayasofya’ya en yakın kapısı üzerinde Ali b. Yahya Sufi tarafından 1478’de yazılan müsenna istif, gören gözleri hayran bırakan güzelliktedir.