İçeriğe geç
ana sayfa » MAKALELER-RÖPORTAJLAR » Röportajlar » Moiz Zilberman ile Söyleşi II | Casa Dell’Arte üzerine

Moiz Zilberman ile Söyleşi II | Casa Dell’Arte üzerine

    Moiz Zilberman ile Söyleşi II | Casa Dell’Arte üzerine

    İSE: İşte bu yüzden, galerinin Beyoğlu’nda olması çok iyi.

    Moiz Zilberman: Doğru söylüyorsunuz. Gençler buraya çok geliyor. Binada ayrıca gezilecek çok yer ver. Cafe var, restoran var, tiyatro var. Burası artık bir galeriler mekanı olarak tanındı. En çok hoşuma giden de bazen akademilerden çocuklar geliyorlar ve izin alarak fotoğraf çekiyorlar, notlar alıyorlar.

    İSE: Açık, kullanılır kamuya yönelik bir mekan sonuçta… Peki, “Sanat Yönetimi” dediniz. Bu alanda gerçekten Türkiye’de yeni bir tanım ama ehil kişiler tarafından yapılınca gerçekten bir boşluğu dolduracağını düşünüyoruz. Neticede ülkemizde gerçek manada sanat profesyonelleri yetiştirilmiyor, sanatçılar var ama bunları pazarlayacak, tanıtacak yurt dışında sergiler organize edebilecek gençlere ihtiyaç var. Casa Dell Arte’yi ve yaptığınız işleri de yakından takip ediyoruz. Dolayısı ile de sizin de bu alanda Türkiye’de bazı ilklerin öncüsü olmanız gözümüzden kaçmıyor.

    Moiz Zilberman: Teşekkürler. Şöyle söyleyebilirim, Türkiye’de iş adamları tarafından galeriler kuruldu ve halen o tür olanları da var. Fakat iş adamları tarafından kurulan galeriler genelde şöyle karşılandı: “İş adamları eşlerine vakit geçirsinler diye galeriler açtı.” Bu şekilde gerçekten çok galeri ortaya çıktı ve bir iki sezon sonra da ortadan kalktılar. Tabii yararlı değil zararlı oldular ama doğru olarak yapılan işler de oldu elbette. Bir sürü hataya rağmen…

    Türkiye’nin öyle ya da böyle bir galericilik deneyimi ve bir birikimi var. Çok emek vermiş büyüklerimiz var. Onların da hakkını vermek lazım. Mevcut koşullar içerisinde yapılabilecek olanın en iyisini yaptılar. Ancak şurda bir şeyin altını çizmek lazım. Türkiye’de Çağdaş Sanat varsa ki ben dünya’nın her yerinde sanatla ilgili olan şeyleri görmeye çalışan biri olarak söylüyorum.- 1950’li yıllar sonrası için özellikle belirtebilirim, Türkiye’nin ortalama plastik sanatlardaki kalite çizgisi batının veya dünya’nın herhangi bir ülkesi ile çok rahatlıkla karşılaştırılabilecek kadar iyidir. Bu seviyeye gelmiş bir sanat varsa, galericilerin bunda büyük katkısı var. Evet, hatalar da yapılmıştır. Ama galericiler, daha da genişleterek söyleyelim Sanat Tacirleri olmasaydı bugün Türkiye’de Çağdaş Sanat diye birşey olmazdı. Bu gerçeği teslim edelim.

    değişim var

    Türkiye’de çok hızlı bir değişim var ve sanat ortamının da buna ayak uydurmaması söz konusu değil. Buna direnişler var ama sadece sanat için söylemiyorum “Her şey aynı kalsın” değişmesin hep aynı insanlar bu işi yapsın!”demek gericiliktir ve bunlar tarihe gömülüp gideceklerdir. Türkiye değişiyor, dünya değişiyor, sanat ortamı da değişecek. “Sanat Yönetimi” diye bir kavram da çıkacak. Demin sizin de belirttiğiniz gibi sektörde yetişen kişiler olmadığı gibi benim de yeni öğrendiğim bir şey oldu ve gerçekten şaşırdım: Türkiye’de kuratörlük eğitimi veren bir kurum yokmuş.

    İSE: Bu konuda da boşluk olduğu için biri kalkıp bir sergi düzenliyor ve ben kuratörüm diyor. Kendini kuratörüm diye tanımlıyor. Bizdeki algısı ile batıdaki algısını bahsetmeye bile gerek yok.

    Moiz Zilberman: … ve kendilerini de kuratör diye yazarak takdim ediyorlar. Belki aşırı bir benzetme olacak ama tıp diploması olmayan birinin doktorum demesine benziyor bu.

    İSE: Sotheby’s Çağdaş Türk Sanatı Müzayedesi için neler söyleyeceksiniz?

    Moiz Zilberman: Çok büyütüldü. Sanki Çağdaş Türk Sanatı’nın müzesi açılacakmış gibi. Bu normal bir ticari olay. Dünya’nın her yerinde Sotheby’s müzayede evi olarak her yıl yüzlerce müzayede yapılıyor. Tamam, bu bizim için önemli bir şey. Benim gibi 20 yıldır Londra’ya gidip müzayedeleri izleyen biri için orada bu sefer Çağdaş Türk Eserlerini görmek çok hoş bir olay. Hepimiz duygulandık ve başarılı da geçti. Ama kopan fırtınaya bakacak olursanız çok abartıldı. Bugün Mustafa Özel’in eseri kondu, yarın başka birinin eseri konur.

    Müzayedeye toplam 73 eser alındı. Doğru temsil konusu eleştirildi tabi. Ama toplam 73 eserle Modern ve Çağdaş Türk Sanatının zaten temsil edilmesine olanak yok. 1950 sonrasından her sene bir eser koyacak olsanız zaten 60 eser yapar. Bir de bu kadar büyütülecek bir şeyde değil, ama hoş birşey ve benim de desteklediğim birşey.

    Hangi sanatçı daha çok para yapacak

    Bence eleştirilecek bir tek yönü var. Bu müzayede evinin yöneticileri biraz fazla konuştu. Hangi sanatçı daha çok para yapacak, “hangi sanatçı çok satacak, hangi sanatçı doğru değildir, hangi dönem eksiktir.” Bu müzayede evi yöneticilerinin konuşacağı bir konu değildir. Bu yanlıştır. Hatta ben kendim de aradım ve yanlış şeyler yaptıklarını da söyledim. Yok biz öyle söylemedik ama gazetelerde yanlış çıktı dediler. O zaman tekzip etseydiniz dedim. Eğer bunlar söylendiyse, ben kendi kulağımla duymadım ama bu büyük hata. Müzayede yöneticisi objektif olmak zorunda. Bazı sanatçılar lehine veya aleyhine konuştularsa bu ciddi bir hata hemde. Bunun altını çizerek eleştiriyorum.

    Ama sonuçta böyle bir müzayede yapılması iyidir. Mart 2010’da şimdi tekrar yapılacak. Ekonomik kriz biraz toparlarsa daha geniş bir müzayede olacak, daha farklı kriterlerle daha farklı eserler toplayacaklar ama unutmayın ki bunlar bir müzayede evi ve satmak için eser alıyorlar.

    İSE: Peki ekonomik kriz? Bu henüz ismini tam koyamadığımız değişimin tetikleyicisi mi?

    Moiz Zilberman: Ekonomik kriz var ama insanlarda para da var. Ancak hiçbirşey krizden önceki gibi olmayacak artık. Dünya finans ekonomisi yaratılmış enstrümanların çokça çoğaltılmasıyla ve çok fazla ticarete konu olmasıyla, aynı kağıdın yirmi kere büyütülerek satılmasıyla; yani bir takım geometrik oyunlarla bir sanal büyüme yaşadı. Bu tamamen finansal bir büyümeydi ve bu finansal büyüme belirli gelirler yarattı. Yarattığı gelirler reel ekonomiye de yansıdı. Dolayısı ile reel ekonomideki büyümenin de etkenlerinden biri haline geldi. Bugün geriye baktığınız zaman bütün iktisatçılar evet bir köpük vardı ve o köpüğün alınması lazımdı diyor. Ancak krizden önce, benim bildiğim kadarıyla Rubini dışında kimse bunu demedi. Evet değişim olacak ama ben dünya ekonomisinin temel değerlerinin kökünden değişeceğini zannetmiyorum. Bu kapitalist bir düzendir neticede ve öngörüldüğü gibi krizlerle yaşayan bir düzendir. Bu da çok büyük bir krizdir ama aşılacaktır.

    İSE: İsviçre UBS Art Banking bölümünün de kapatıldığını duyduk.

    Moiz Zilberman: Evet, dün itibari ile UBS Art Banking bölümü tamamen kapatıldı. Ama kesin olan bir şey varsa bu kriz sonrasında kültürel globalizmin olumlu anlamda artacağıdır. Çünkü insanlık tarihine bakacak olursanız da her bunalım, savaş ve krizden sonra sanat patlamıştır. Bu tabiki olumlu anlamda. Yeni akımlar çıkmıştır. Bugün konstrüktivizim bana bir şey ifade etmeyebilir. Ama nereden çıktığına bakacak olursak mutlaka arkasında tarihsel bir gerçek ve dayanak vardır. Dolayısı ile bu krizin sanata kazanımları olacağını düşünüyorum.

    Peki, şu anda da kriz etkilemiyor mu? Etkiliyor. Birincisi para anlamında etkiliyor. Gelir azaldı. İkincisi psikolojik anlamda etkiliyor. İnsanlar paraları olsa da harcamıyorlar. Şu anda sanat eseri almanın sırası değil diyorlar. Bu et değil ekmek değil hani, onsuz da yaşanır deniyor. Buna da saygı duyuyoruz çünkü insanların gelecek ve iş endişeleri var şu anda. Türkiye’de orta sınıf zaten yok. Varsa da olanların sanat eseri alacak durumları yok. Bu kriz de varlıklıların krizi olarak ortaya çıktı esasen. Yani bu krizden ilk olarak parası olanlar yandı. İşte o insanlar esasen sanat eseri alıcıları ve bu krizin de onlar üzerinde çok büyük bir etkisi oldu.

    İSE: Biraz da sizden bahsedelim. Koleksiyoner olduğunuzu da biliyoruz. Nasıl başladınız koleksiyon yapmaya?

    Moiz Zilberman: Benim babam ressamdı. Ben doğduğum gün resime gözümü açtım fakat benim çöpten adam çizecek yeteneğim yok. Bu müzikte de aynı şekilde. Çok seven ve iyi dinleyen bir insanım ama nota basamam. Dinlerken ise tek bir mezurda tek bir notayı bile yakalarım. Fakat ben kendim yapamam.

    Bundan 20 yıl öncesine kadar sanat eseri toplamak aklımın ucundan geçmiyordu. Ama gezmeye gittiğim yerlerde müzeleri dolaşmayı severdim. Yine de o yıllarda koleksiyonerlik diye bir şey planımda, hayat gayemde- yoktu. Birgün bir tanıdığımın ricası ile bir müzayedeye katılıp ona bir harita aldım. Bir eski İstanbul haritası. Orada da benim hoşuma gitti. Aynalı bir hat aldım. Bir şey ifade etmiyordu ama sadece görsel olarak hoşuma gitti. Ancak incelemeci ve meraklı bir insanım. Okumaya başladım. Okudukça merakım iyice arttı ve müzayedelere gidip gelmeye başladım. Bu işle ilgili bir çevre edindim. Bu iş biraz sosyal birşeydir. Sosyal bir çevre ediniyorsunuz. Bugün benim kişisel çevremin çok önemli bir bölümü sanat çevresidir. Hatta bu çevre halen gittikçe de çoğalıyor. Yurtdışında da öyle… Ben yurtdışına yaptığım seyahatların büyük bir kısmını sergilere göre, sanat fuarlarına göre ayarlar oldum. Bu iş hayatım haline geldi. Yani bir hobi değil artık benim için. Yaşamın kendisi oldu.

    İSE: Tamamen sosyal bir iş yani…

    Moiz Zilberman: Tabi, tabi.. Resim almanın da, yapmanında, satmanın da sosyal bir tarafı vardır. İnsanlar elbette kendileri gibi insanlarla birarada olmaktan hoşlanırlar. Bu doğal birşey. Bir koleksiyonerin koleksiyon yapmasındaki zevkinin yarısı anlayan birisine koleksiyonlarını göstermektir. Ben çok zevk alırım. Çok az kişiye gösteriyorum ama çok zevk alıyorum. Bu da işin sosyal yanı. Ayıp da değil, övünüyorum. Bundan birkaç hafta önce Mehmet Güleryüz bizim evdeydi. Bir sanatçının sanat eserleri önünde bu kadar saygıyla ve merakla baktığını ben ilk kez gördüm. Bizim evde bütün eserleri tek tek saatlerce -4 saat- gezdik. Takdirlerini ve eleştirilerini iletti. Bir koleksiyoner için bundan daha büyük zevk olamaz.

    İSE: İlerki projeleriniz nasıl? Bugüne kadar hep figüratif ağırlıklı gördük sergilerinizi, bundan sonra da öyle mi olacak?

    Moiz Zilberman: Bizim çizgimiz güncele bakan çağdaş bir açılımla genişleyecek. Altını çiziyorum. Değişecek demiyorum. Genişleyecek diyorum. Ben birgün figüratif ertesi gün bambaşka bir tarzda sergi açan galerileri sevmiyorum. Batıda da örneklerine rastlamıyorum. Bu yanlış bence ve Türkiye’de de çok fazla maalesef. Bizim bir çizgimiz var ve onda devam edeceğiz. Sadece soyut olan, figürün hiçbirşekilde barınmadığı eserleri kendi dışımızda tutacağız. Onları da başkaları yapsın. Neticede birileri de o tarz resimleri portföylerine alacaklar.

    Sanatçılarımıza kullanacakları materyal konusunda hiçbir sınır getirmiyoruz. Tuvalle de sınırlandırmıyoruz. Arkadaşlarımız tuval yerine bambaşka bir proje ile de gelseler hiçbir şekilde olmaz demiyoruz. Derseniz ki; “Tek başına bir video sergisi açar mısınız?” Açmam. Ama bir serginin konsepti içerisinde yeralıyorsa hiç problem olmaz.

    İSE: Contemporary Istanbul’da Ergin İnan vardı mesela.

    Moiz Zilberman: Evet, İşte Ergin hoca bizim çizgimizin de sınırını gösteriyor. Soyuttur ama figür vardır içinde. Harflerden ibaret bir resim olsa benim için o da makbuldür yani.

    Bir de sansür meselesi var. Açıkça yasaları ihlal etmediği sürece burada hiçbir sanatçının eserine sansür uygulanmayacaktır. Ama şiddeti teşvik eden, demokrasi karşıtı mesajlar içeren, ayırımcı birşey de kesinlikle bu galeriye giremez. Şiddeti, ayırımılığı eleştiren herşeyin de başımızın üstünde yeri var. Önümüzdeki dönemlerde bazı sürprizlerimiz var. Göreceksiniz.

    İSE: Bilginiz vardır. Geçenlerde Kemer’deki heykelleri kaldırılmışlar.

    Moiz Zilberman: Kadıköy Belediye başkanı da haber yollamış “Bize gönderin eserleri diye.”

    ****Gülüşmeler****

    İSE: Çok teşekkür ederiz. Değerli zamanınızı ayırdığınız için. Çok keyif aldık.

    Moiz Zilberman: Ben teşekkür ederim.

    CANVASTAR®

    Türkiye'nin En Zengin ve Kaliteli Kanvas Tablo Koleksiyonu

    Siteye Gidin