Diego Rivera

Meksikalı ressam Diego Rivera (1886 – 1957) on yaşından itibaren Mexico City’deki San Carlos Akademisi’nde sanat eğitimi aldı. Veracruz Eyaleti valisi Teodoro A. Dehesa Méndez tarafından Avrupa’da eğitimine devam etmesi için desteklendi. Avrupalı ve Amerikalı genç sanatçı ve yazarların uğrak yeri olan Fransa’nın Paris şehrine gitti.
O yıllarda, bazı önde gelen genç ressamlar, daha sonra Kübizm olarak bilinecek olan ve Pablo Picasso ile Georges Braque’ın öncülük ettiği bir sanat formunu deniyorlardı. Rivera, 1913’ten 1917’ye kadar bu yeni tarzı coşkuyla benimsedi. 1917 civarında, Paul Cézanne’ın resimlerinden esinlenen Rivera, basit formlar ve canlı renklerden oluşan geniş alanlar kullanarak Post-Empresyonizme doğru kaydı. Resimleri dikkat çekmeye başladı ve onları çeşitli sergilerde sergilemeyi başardı.
1922 sonbaharında Devrimci Teknik İşçiler, Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kuruluşuna katıldı. Aynı yıl Meksika Komünist Partisi’ne (Merkez Komitesi dahil) üye oldu. Daha sonra sadece fresk olarak boyadığı duvar resimleri Meksika toplumunu ele aldı ve ülkenin 1910 Devrimi’ni yansıttı.
Rivera, Mexico City’deki Halk Eğitim Sekreterliği’nde yüz yirmi dört freskten oluşması planlanan ve 1928’de tamamlanan duvar resimlerinde açıkça görülen Aztek etkisiyle büyük, basitleştirilmiş figürlere ve cesur renklere dayanan kendi yerel tarzını geliştirdi.