Akademizm Akımı (Akademicilik)
Akademizm akımı, artık değiştirilemeyecek biçimini almış sayılan bir estetik gerçeğe bağlılık olarak tarif edilmektedir. Atölyelerde öğretilen kuralları, resmi sanata ya da kendini kanıtlamış bir başka sanat geleneğine aykırı düşmemek için hiçbir değişikliğe uğratmadan ve aşmaya çalışmadan uygulayarak ürünler veren sanatçılar, “akademist” diye nitelenmektedir.
Resmî eleştirmenlerin, galeri jürilerinin, “orta sınıf” halkın beğenisini benimsediği “aslına benzerlik” estetiğini savunan sanatseverlere de, “akademici” denmektedir. Öğretim bakımındansa akademicilik, çizimin (desen) ve eski örneklerin kopya edilmesinin, her şeyden daha önemli olduğunu ileri süren kurallar toplamıdır. Bu kurallar, gerçekçiliği ve “güzellik” kavramını yücelten sanatın gerçekleştirilmesine yöneliktir.
Üslup bakımından akademizm, şatafatlı sanatın temel özeliklerinden olan kalıpçılığa, kopyacılığa, büyük yapıtları körü körüne beğenmeye dayanır. Tarihsel açıdan akademizm, sanatların evrimini yozlaştıran, seyircilerin beğenisini bozan sanatçıların atılımlarını engelleyen ve toplumla aralarındaki ilişkiyi kötüleştiren bir akımdır.
Hümanizmacı Rönesans’ın beklenmedik bir kalıtımı olan akademizm, İtalyan sanat çevrelerinde güzellik konusunda yapılan felsefe tartışmalarının sonucu olarak XVI. yy’ın sonuna doğru ortaya çıkmıştır. Akademilerde öğretilmek için bir kuram biçiminde düzenlenen ilkeleriyse, XVII. yy’ın daha ilk yıllarında sanatsal gelişmeyi kösteklemeye başlamıştır.
Bir ressamın atölyesinde uygulamalı çalışma yaparak yetişmenin yerine, kuramsal bir öğretimin konmasına, Bologna Akademisi (1585) kurucuları Carraciler ön ayak olmuşlardır.
Fransa’da
Fransa’daysa, Le Brun’un yönetimindeki Krallık Akademisi, etkili bir öğretiyi yaydığını ileri sürüyordu. Oysa Akademi’nin yönlendiriciliği, sanat yaşamına bir ikilik sokarak, Fransa’da sanatın evrimini kökünden köstekledi. Böylece, sanatlar ve sanatçılar ikiye ayrılmış oldu (Resmî Akademiciler ve Bağımsızlar). Tartışmalar da bitip tükenmek bilmedi.
Fransız Devrimi öncesi dönemin eseri olan ve Jacque Louis David tarafından eleştirilen bu kurumun, devrim çalkantılarıyla ortadan kalkacağı sanılıyordu.
Ama, XIX. yy’ın yaratıcı sanatçıları, bu kuruma ancak kendi durumlarını pekiştirmek için saldırdılar. Romantikler hristiyanlık adına, pre raphaelistler gotik ilkelcilik (primitivizm) adına, akademinin eskiye dönük biçimciliğine saldırdılar. Ama bunu yaparken, akademizmden ancak en büyük sanatçıların sıyrılabildiği şatafatlı bir üslubu benimsediler.
Olgucu (pozitivist) eleştiri, XIX. yy’ın ortalarına doğru, akademizmin “konu idealizmi”ne (puta tapma döneminden ya da hristiyanlıktan alınmış, “saçma mitoloji yaratıkları ya da melekler” gibi) şiddetle çattı. Ama akademizmin gerçek zayıf yanına saldıran kişi Taine oldu. Söz konusu zayıf yan, daha önce David’in ve Ingres’in iç yüzünü açığa vurdukları, Victor Cousin’inse savunduğu “doğadan daha güzel” bir güzellik anlayışıydı.
Ama, burjuvazi. “empresyonizm tehlikesi”ne karşı koyabilmek için, sonunda. doğalcı gerçekçiliğe sarıldı ve işin şaşılacak yanı, Paris Komünü’nü destekleyen ve kurulu düzene karşı çıkan Courbet, resmi, akademist ve burjuva sanata yeni öğretisini kazandıran kişi oldu.
1870’ten sonra anlatım içtenliğini ve sanatçının özerkliğini canlandırmak isteyen “Bağımsızlar”ın bütün girişimleri, akademizm tarafından engellendi.