Ekspresyonizm (Anlatımcılık ya da Dışavurumculuk)
Ekspresyonizm, Dışavurumculuk ya da Anlatımcılık olarak da tercüme edilmekte ve literatürde bu şekillerde de kullanılmaktadır. Çağdaş resim dünyasında önemli yeri olan bir akımdır. Ekspresyonizm modern bir akım olarak 1890’larda Norveçli sanatçı Edvard Munch, Avusturyalı Gustav Klimt, Belçikalı James Ensor gibi sanatçıların resimleriyle başlamıştır.
Politik istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü ortamında Almanya’da pozitivizm ve natüralizm ve empresyonizm akımlarına karşı olarak ortaya çıkmıştır. Ekspresyonizm akımı, doğanın olduğu gibi aktarılmasını hoş karşılamaz, bunun yerine duyguların ve iç dünyanın etkisine dikkat çeker. Gerçek görüşün yerine sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur. Her türlü okul ve üsluptan bağımsız olarak, sanat yapıtında bir düşünceyi ya da bir duyguyu dışa vurma amacını güder.
Geçmişi Eskilere Dayanır
Söz konusu tavra Yunan heykel sanatında olduğu kadar, barok dönemdeki İspanyol gizemcilerinde, Caravaggio ve Rembrandt‘ta (gölge ve ışık ressamları), XVIII. yy’da William Hogarth ve Goya‘nın yapıtlarında rastlanmaktadır. Flaman ressamlarında da geleneksel olarak, anlatımcı bir eğilim görülür.
Pieter Brueghel ve Rubens, Flaman kermeslerindeki halkın sevincini, Bosch da Ortaçağ dünyasının sıkıntılarını bu yolla dile getirdiler. XIX. yy’da Gericault, Victor Hugo (desenleriyle) ve Daumier, gerçek bir anlatımcı olmuşlardır. Günümüzdeyse action painting doğrultusundaki sanatçılar, lirik soyutlamacılar ve hareket sanatı yanlıları, hep aynı doğrultuyu izlemektedirler.
1900-1935 yılları arasında gelişen akım doğayı ve toplumu nesnel bir bakış açısıyla betimlemeye karşı çıkarak, öznel ya da içsel gerçeğin yansıtılmasını savunmuştur. Özellikle Almanya’da sanat dallarının hepsinde etkili olan akım hem sanatta, hem de toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımaktadır.
Ekspresyonizm ve Yayılma Alanı
Ekspresyonistler ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıktılar. Buna karşılık toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır.
Eski dönemlere ait sanat ürünlerinde, naif ve ilkel sanatta ve çocuk resimlerinde ilk belirtileri görülen dışavurumculuk, en yetkin ve güçlü anlatıma görsel sanatlarda kavuşmuştur. Çizgi ve renk doğadan bağımsız kılınarak duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla olabildiğince özgür bir biçimde kullanılmıştır. Kalın boya hamuru, yoğun renk, karşıt değerler ve biçimleri bozma dışavurumculuğun tipik özellikleridir. Vincent van Gogh’un resimlerinde duygularını da anlatması nedeniyle bu hareketin öncüllerinden kabul edilir.
Die Brücke hareketi
19. yüzyılın sonlarında Van Gogh, James Ensor, Toulouse-Lautrec gibi ressamların yapıtlarında belirmeye başlayan Dışavurumculuk, 1900’lerde, kendilerine Die Brücke (Köprü) adını veren bir grup Alman sanatçı, Munch’tan ve Van Gogh’tan ve etkiler taşıyarak ortaya çıktılar ve ekspresyonizmi daha ileri aşamalara eriştirdiler. Modern dünyada yalnızlığa gömülmüş insanın iç sıkıntısını işledikleri konuları (korku, ölüm, başkaldırma, çılgınlık) temel olarak aldılar. Norveçli Edvard Munch XX. yy. başlarında, Alman sanatçıları tarafından öncü olarak benimsendi. Çığlık (1893-1895) adlı yapıtı Avrupa anlatımcılığının bildirilerinden biri sayılan Edward Munch, garip dünyasını sıkıntılı figürlerle doldurdu (yapıtları modern dünyadaki insanın acıklı yalnızlığını, toplumsal yaşamın ve aşkın boşluğunu yansıtır).
James Ensor’sa, iç karartıcı bir mizah anlayışı ve görüntüleri çarpıtarak karikatürleştirme merakıyla, gravürlerinde acımasız bir toplum eleştirisine yöneldi. Bu topluluk, daha sonra Berlin’de etkinlik gösterdi. Die Brücke sanatçılarının resimlerinde ve tahta üzerine gravürlerinde dikkat çeken özellikler, gerçeğe uygun düşmeyen renkler, çarpıcı bir biçimde verilmiş insan yüzleri ve görünümlerdir.
1905 yılında, Dresden’de dört Alman öğrenci tarafından başlatılan Die Brücke (Köprü) hareketine Herwart Walden’in 1910’da Berlin’de kurduğu Der Sturm (Fırtına) adlı sanat dergisi ve galerisi destek oldu. Daha sonra Kirchner, Heckel, Schmidt-Rottluff, Bleyl, Pechstein Alman anlatımcılığının en ilgi çekici adları katıldı. Bu ressamlar, özgürlük isteklerini ve yaşama atılımlarını renkli bir hava içinde açıkladılar. Ama bu coşkunun altında hep, eserlerinin gerçek gücü olan, gizli bir metafizik tedirginlik yatıyordu.
Der Blaue Reiter (Mavi Binici) hareketi
Die Brücke’nin, dağılmasından sonra ortaya çıkan Der Blaue Reiter (Mavi Binici) hareketiyse, tutarlı bir hareket olmaktan çok, XIX. yy’ın son yıllarındaki başlıca akımların sonuçlarını yansıtan bir akımdır (adını 1911 yılında, Münih’te, dergiden almıştır). Paul Klee, Alexey von Jawlensky, Wassily Kandinsky, Franz Marc, August Macke gibi başlıca temsilcileri ideallerini gerçekten bütünüyle bağımsız olma duygusundan almışlar, böylece yeni soyutlama yollarına ve gerçeküstücülüğe yönelmişlerdir.
Avusturya’da Egon Schiele ve Oskar Kokoschka Dışavurumcu yapıtlar verirken, Fransa’da bu akımın başlıca temsilcisi Georges Rouault oldu.
İki Savaş Arası Dönem
1918 bozgunundan sonra Almanya’ da Grosz ve Dix daha çok, toplumsal ve siyasal açıdan güdümlü bir doğrultu benimsediler. İki savaş arasında, Paris okulu içinde, korkunç savaş deneyiminden ve çeşitli yabancı katkılardan etkilenen yeni anlatımcı topluluklar oluştu. Gromaire, Goerg, Picasso (ünlü Guernica tablosuyla) gibi ressamlarda bu tutum, sanatçıların, dönemin güncel yaşamına ve olaylarına karışmalarından kaynaklanıyordu (coşkulu ve acıklı düşünü tek başına izleyen Soutine’inse, sanatçılar arasında ayrı bir yeri vardır).
Heykelcilik alanında Barlach ve Lehmbruck, döneme özgü dokunaklılığı benimsediler. Onları izleyen Giacometti ve Germaine Richier aynı garip ve tedirgin edici esin kaynağından yararlandılar. A.B.D’nde anlatımcılık akımı, 1908’de New York’ta kurulan Sekizler topluluğunu büyük ölçüde etkiledi. Latin Amerika’da, Brezilya’da özellikle de Meksika’daysa, resim sanatının yenilenmesi, anlatımcı eğilimli bir siyasal ateşlilik havasında gerçekleşti. Diego Rivera, Orozco, Siqueiros büyük boyutlu tablolar, apayrı renklerde dev freskler ve mozaiklerle siyasal tutkularını bütün coşkularıyla dile getirdiler.